top of page
  • Yazarın fotoğrafıankaradiksiyon.com

Diksiyon Nedir? İstanbul Türkçesi ve Diksiyon İlişkisi

Güncelleme tarihi: 8 Eki 2021

Diksiyon konusunda en çok merak edilenlerin belki de başında gelen "İstanbul Türkçesi ve Diksiyon İlişkisi" konusunu detaylı şekilde işliyoruz.


Amacımız, gerek Ankara Diksiyon kursiyerleri; gerekse Diksiyon konusunda merakı olan kişileri bu vesile ile aydınlatabilmek.


İçerik sayesinde; videoda anlatılanların metin halini görebilirsiniz. Ayrıca; Diksiyon ve İstanbul Türkçesi hakkında bir bilgi ihtiyacınız olduğunda, yazılı doküman üzerinden de ilerleyebilirsiniz .



 

Bu konuyu sağlıklı şekilde anlayabilmemiz için başımızı Selçuklu dönemine çevirmemiz gerekiyor. Bu dönemde ilim dili ve resmi dil Arapça, edebi dil Farsça'ydı. Türkmen Beylerinin çoğu bu dilleri pek iyi bilmiyordu. Bu sebeple, alimleri Türkçe eser yazma konusunda teşvik ettiler. Böylece Anadolu’da Türk dili gelişti ve edebi bir dil haline geldi.

İstanbul Türkçe’sinde II. Murat Dönemi büyük önem teşkil ediyor. Kaleme alınacak eserlerin sade bir dille yazılmasını ve bunların herkes tarafından anlayabilmesini istiyordu. Hatta; Danışmentname’yi Tokat Kalesi Dizdarı Arif Ali’ye daha sade ve açık bir dille yazdırmıştır.


Bu dönemin en büyük özelliği 13-14 üncü yüzyıl’da Anadolu'nun çeşitli yerlerinde yazılan Türkçe Eserlerdeki şive farklılıklarının ortadan kalkması ve Osmanlı Türkçe’sinin eserlerde kullanılmaya başlamasıdır diyebiliriz.


Peki, II. Murat’ın oğlu kimdir? II.Mehmet!

II.Mehmet kimdir?

Fatih Sultan Mehmet!


Osmanlı Türkçesinin gelişmesi, Arapça Farsça tamlamalardan uzak olmasında en büyük katkıyı Fatih Sultan Mehmet sağlamıştır. Osmanlıdan önce kurulan bazı Türk devletlerinin yazı dili Türkçe değildi. Osmanlı Devletinin ise (sadelik ağırlık bakımından değişikliğe uğrasa da) resmi yazı dili Türkçe idi. Bu çok önemlidir!


Fatih devrinde; yani 15 nci Yüzyılda Türkçeyi en iyi kullananlar arasında Köprülü Ahmet Paşa, Avni (Fatih Sultan Mehmet) ve Melihi gibi kişiler gelir. Örnek vermek gerekirse Ahmet Paşa bir betimlemesinde:


Bizimle bir nefes insanlığ eyle soruşalum

Gel ey perî nicesin hoş mısın safaca mısın

Sefer kılup gelir Ahmed ki diye şehrümüzün

Güzelleri nicesin hoş msın safaca mısın demiştir.


Aynı dönemde Fatih Sultan Mehmet


Dili tîr-i gam zahm-nâk eyledi

Müjen fikri beni helâk eyledi

Eteğimi elden komayıp gamın

Girîbanımı çâk çâk eyledi


Peki, bugüne referans olan İstanbul Türkçesi nasıl oluştu?


Yüzyıllar boyunca Osmanlı Devletinin başkentliğini yapmış İstanbul bir kültür merkezi de olduğu için İstanbul'a yerleşen bilim ve sanat adamları İstanbul ağzıyla konuşup yazmaya başladılar. İstanbul Türkçesi, asıl olarak İstanbul ağzına dayanıyordu. Fakat İstanbul Türkçesiyle ağzı arasında farklılıkların da olduğunu unutmayalım. Bir ülkenin ilmî ve kültürel faaliyetlerinin merkezi olan şehirlerin ağızları genellikle o ülkede konuşulan dillerin temelini oluşturur.


Meselâ, Fransızca, Paris; Almanca, Berlin; İngilizce Londra ağzını kendisine esas kabul ederek yazı dillerini meydana getirmişlerdir. Türkçe'miz de bunlar gibi İstanbul ağzı üzerine kurulmuştur. İstanbul Türkçesinin oluşmasına İstanbul'da yaşayan herkes katkıda bulunmuştur. Rumlar, Yahudiler, Arnavutlar, Sırplar, Araplar, Farslar vb. çeşitli milletlere mensup olan insanlar İstanbul Türkçesine çok şey kazandırmışlardır.

Dili anlamak ve anlamlandırmak için başvurabileceğimiz yegane kaynak, o dönenim şairleridir. Biz de öyle yapalım ve gelin 16 ncı Yüzyıldan Baki’ye bir kulak verelim.


Hoş geldi bana meygedenin âb u havâsı

Billâh güzel yerde yapılmış yıkılası

Gül gülse dâim ağlasa bülbül aceb değül

Zîrâ kimine ağla dimişler kimine gül


Nâilî. Hayatı çeşitli sıkıntılarla geçmiş bir İstanbulludur o. 17. yüzyıl Osmanlı şiirinde bir çığır açmış, yeni bir üslupla şiirler kaleme almıştır. Dili ağırca olmakla birlikte, şiirinde incelik ve nezaket vardır. Özellikle şarkılarını sade ve halk diliyle yazmıştır. İstanbul Türkçesi onun şiirlerinde nazik ve narin bir şekilde kullanılmıştır:

‘Adû benzer nifâk itmiş

Bizimle yâr söyleşmez

Lebiyle ittifâk itmiş

Bizimle yâr söyleşmez


19. yüzyılın ilk yarısında ise şiirlerini daha çok İstanbul Türkçesi halk ağzı ile yazan Enderunlu Vâsıf ile karşılaşıyoruz. Kendisi Nedim'in tarzını devam ettirmiştir.


Onun:

O gül-endâm bir al şala bürünsün yürüsün

Ucu gönlüm gibi ardınca sürünsün yürüsün

Alıp âgûşa bu çağında miyân-ı nâzın

Saran ol serv-kaddi

Vâsıf öğünsün yürüsün şeklindeki kıtası meşhurdur.


Görüldüğü gibi bu kıtada çok ince ve nazik bir söyleyiş vardır.

II. Meşrutiyet sonrasında ise 1911 yılında çıkmaya başlayan Genç Kalemler dergisi etrafında toplanan Ömer Seyfettin, Ali Cânip Yöntem ve Ziya Gökalp'in öncülüğünü yaptığı entelektüeller, Türkçenin; Arapça ve Farsça tamlamalardan uzak, halkın kullandığı ve anladığı, sade bir konuşma ve yazı dili olması gerektiğini savundular.


Bunların içinde bulunan Ziya Gökalp Türkçülüğün Esasları adlı kitabında dil hakkında bir takım görüşler serdetmiştir. Ona göre: "Türkiye'nin milli dili İstanbul Türkçesidir. İstanbul'da halkın konuştuğu dili yazı dili halinde kabul ederek milli bir dil oluşturulmalıdır. Bunun için Arapça ve Farsça tamlamalar dilden atılmalı; halkın anlamadığı Arapça, Farsça kelimeler yazı dilinde kullanılmamalıdır."


Gökalp ayrıca; halkın tasvip ettiği her kelimenin Türkçe sayılması gerektiğini, Türkçeye hangi dilden girerse girsin, halkın anladığı ve konuştuğu bütün kelimelerin Türkçede muhafaza edilmesi lâzım geldiğini, İstanbul Türkçesinin ses bilgisi, şekil bilgisi ve kelime bilgisi; yeni oluşturulacak Türkçenin temeli olacağından, başka Türk lehçelerinden kelime almanın lüzumsuz olduğunu belirtir. O, Lisan adlı şiirinde İstanbul Türkçesi hakkında şunları diyor:

Güzel dil Türkçe bize

Başka dil gece bize

İstanbul konuşması

En saf, en ince bize


Yukarıda bahsedilen fikirlerin ışığında yetişen Yahya Kemal, Orhan Seyfi, Halit Fahri, Yusuf Ziya, Şukufe Nihâl, Falih Rıfkı, Ruşen Eşref, Peyami Safa gibi edebiyatçılar İstanbul Türkçesiyle mükemmel edebi eserler ortaya koydular. II. Meşrutiyetten sonra artık Osmanlı Türkçesi dönemi sona ermiş ve Türkiye Türkçesi dönemine girilmiştir. Bu saydığımız kişilerin arasında bulunan Yahya Kemal'in yeri apayrıdır.

Kısaca, günümüze referans olan temel Türkçe, II. Meşrutiyet Dönemine denk gelir diyebiliriz.


İstanbul'da konuşulan dilin telaffuz biçimini bize en başarılı yansıtan eserlerden birisi, Fransız bir papaz olan ve İstanbul'da 7-8 sene kalarak İstanbul halkının hemen hemen her tabakasına girip buralarda konuşulan Türkçeyi inceleyerek Türkçeyi mükemmel bir şekilde öğrenen Viguier adlı şahsın yazdığı ve İstanbul'da 1790 yılında basılan Elemens de la Langue "Türk Dilinin Unsurları" adlı eserdir. Bu kitabın içinde, küçük bir kısmı hariç, sadece Lâtin harfleri bulunmaktadır. Viguier, Türkçe kelimeleri eserinde Lâtin harfleriyle tespit etmiş ve o dönemde İstanbul'da konuşulan Türkçenin ses yapısını bir çok eserden daha mükemmel bir şekilde bize aktarmıştır.


O, kitabında konuşulan Türkçe ile ilgili şunları söyler: "İstanbul'da seçkin çevrelerde kullanılan fakat bilginler tarafından sentaksına dikkat edilmeyen Türkçenin yanı sıra, Arapça ve Farsçaya vâkıf olan kanun adamlarının makamlarında, arkadaş ve aile çevrelerinde kullandıkları ve başkentte sivil işler ile ticarî maksatlarla yazılan mektuplarda kullanılan dili inceledim. Ayrıca avam tabakasında konuşulan dil ile Gürcü, Yahudi ve Asya'nın değişik yerlerinden İstanbul'a gelenlerin hatalı söyleyişlerini de inceleme imkânı buldum. Kullanılan Türkçede benin anladığım İstanbul'da seçkin insanlar ve âlimlerin kullandıkları dil ile; aralarında âdet olduğu üzere Arapça, Farsça; fakat evlerinde, arkadaş ve aile çevrelerinde Türkçe konuşan kanun adamlarının konuştukları Türkçedir. Özetle söylemek gerekirse başkentte sivil ve ticarî işlerde haberleşme vasıtası olarak kullanılan dildir”.


Viguier ayrıca İstanbul'da seçkin çevrelerle Asya'dan İstanbul'a gelen insanlar arasında telaffuz bakımından ayırt edici farklılıkların olduğunu, kendisinin uzlaşmalı (orta) bir söyleyiş şeklini yansıtan kelimeleri kitabına aldığını, Türkçe öğrenmek isteyen yabancılara el yazmalarında kullanılan dil ile konuşma dili arasındaki benzerlik ve farklılıkların öğretilmesi gerektiğini söylemektedir.


Kendisi, kitabında Türkçe ses uyumlarını en ayrıntılı biçimde gösteren kişilerin başında gelir. O, ünlülerin birbirlerinin yerine geçebileceğini, bunun söze monotonluk katmayıp kelimeleri bazen değişik şekillerde telaffuz edebilmeyi sağlayacağını söylüyor. Bir de Arapça, Farsçadan Türkçeye girmiş ve Türkçe ses yapısına uydurulmuş "zaman, mübarek, saray, fakat" gibi bazı kelimeleri aydın kesimin asıllarına sadık kalarak "zeman, mubarek, serây, fekat" şeklinde söyleyebildiğini, bundan ise Türkçedeki ünlülerin rastgele kullanıldığı anlamının çıkarılmaması gerektiğini dile getirmektedir.


Viguier'in yazdığı gramer kitabında geçen Türkçe kelimeler incelendiğinde11 eserine aldığı kelimelerin Türkiye Türkçesinin temeli olan İstanbul ağzına dayandığını rahatlıkla görebiliriz. Bu kelimelere bakıldığında Viguier'in, eserine İstanbul'da kullanılan konuşma diline ait Türkçe kelimeleri aldığını söyleyebiliriz. Bugün bu kelimelerin belki de %80-90'ını biz hâlen kullanmaktayız.


Viguier, Türkçenin mükemmel yapısını ve Türk halkının seviyesinin yüksek olduğunu gördükten sonra hayretler içinde kaldığını belirtiyor.


Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün düzenlediği Türk Dili Kurultayı ve benzer çalışmalara nelerin referans olduğunu; ümit ederiz hep birlikte görmüş olduk.


Günümüzde ince, nazik ve nükteli konuşan insanlar gittikçe azalmaktadır. Özellikle İngilizcenin Türkçe üzerinde büyük etkisi sebebiyle Türkçe bozulmakta ve bundan İstanbul Türkçesi de payını almaktadır. Arapça, Farsça kökenli olup aslî uzunluklara sahip kelimelerin Türkçede özellikle açık hecelerindeki ünlülerinin muhafaza edilip bir dil musikisi hâlinde telaffuzu; çeşitli medya kuruluşlarında çalışan aksanları bozuk, kelimelerdeki uzunlukları aynı bir Gayrimüslim gibi söyleyemeyen, kendi ağız özelliklerini medyaya aksettiren kişiler sebebiyle tam olarak yapılamamakta ve o güzelim İstanbul Türkçesi bozulmakta ve gelecek nesil o güzel telaffuzları unutma durumuna gelmektedir. Bunun bir an önce düzeltilmesi ve genç nesillere dil şuuru verilmesi lâzımdır.


Türkçe çok kuvvetli bir dil olduğundan bu durumdan, tarihte olduğu gibi bugün de kurtulacağını temennî etmekteyiz.


Türkçe'nize, kendinize, zihninize ve algınıza çok iyi bakın.


Hoşça kalın.

https://www.ankaradiksiyon.com www.instagram.com/ankaradiksiyon



Kaynakça:

Mehmet GÜMÜŞKILIÇ ÇAVUŞOĞLU, M., (1983), Yahya Bey ve Dîvânı'ndan Örnekler, Ankara: Kültür ve Tur. Bak. Yay. DUMAN, M., (2002), "Yenileşme Döneminde Türk Dili", Türkler, C.15, s.113, Ankara. EMECAN, F., (2001), İlk Osmanlılar ve Batı Anadolu Beylikler Dünyası, İstanbul: Kitabevi Yay. GÖLPINARLI, A., (1985), Şeyh Gâlib Dîvanı'ndan Seçmeler, Ankara: Kültür ve Tur. Bak. Yay. GÜMÜŞKILIÇ, M., (1992), Viguier'in Elemens de la Langue Turpue Türk Dilinin Unsurları Adlı Eserinin Ses Uyumları Bakımından İncelenmesi, İstanbul: İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yeni Türk Dili Anabilim Dalı, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi) İNAN, K., (2002 ), “Fatih Sultan Mehmed, İstanbul'un Fethi ve Etkileri”, Türkler, C.9, s.285, Ankara. İPEKTEN, H., (1986), Nâilî Dîvânı’ndan Seçmeler, Ankara: Kültür ve Tur. Bak. Yay., no: 679, 1986. MAZIOĞLU, H., (1988), Nedim, Ankara: Kültür ve Tur. Bak. Yay. ÖZKAN, M., (1995), Türk Dilinin Gelişme Alanları ve Eski Anadolu Türkçesi, İstanbul: Filiz Kitabevi. PALA, İ., (1995), "Fatih'in Şiirleri", İstanbul Armağanı 1: Fetih ve Fatih, s.319, İstanbul. ORAL-SEYHAN, T., (1994), "İstanbul Türkçesi (Madde)", Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, C.4, s.244, İstanbul: Kültür Bak. ve Tarih Vak. Yay. TEKİN, G., (1995), "Fatih Devri Türk Edebiyatı", İstanbul Armağanı 1: Fetih ve Fatih, s. 162-163, İstanbul. TİMURTAŞ, F.K., (1987), Bakî Dîvanı'ndan Seçmeler, Ankara: Kültür ve Tur. Bak. Yay. TULUM, M., (2002), "XVII ve XVIII. Yüzyıllarda İstanbul Türkçesi", Türkler, C.11, s.491, Ankara. VİGUİER, P.F., (1790), Elemens de la Langue Turque, İstanbul. YALÇINER, N., (2002), "İstanbul Türkçesi Konuşma Dili Hakkında Bir Araştırma" (1930-1950 yılları arası) Türk Dili, S.609, s.714.

5.498 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page